28 Temmuz 2011 Perşembe

yedek parça fanzin 8. sayı manifestosu

Neresinden tutulur, neresinden başlanır bilmiyorum ama başlıycaz artık. Uzun bir ara oldu bizim için ama sizin hiçte umrunuzda olmamıştır kesin biliyorum. Hatta hiçbiriniz bizi ya da yedek parça fanzini hatırlamıyordur bile. Aslında hak veriyorum size, hayat gailesi işte, bu mu aklınızda kalacak.

…….

Olum ayıp değil mi la, niye unuttunuz la bizi… insan bi gelir, bi mail atar, der “abi noldu”, “abi bi yardıma ihtiyacınız mı var.” Ama yoookk… kimse sormadı bizi. O kadar bekledik, o kadar biri gelir de bizi sorar dedik ama hiiiiçççç…

Çok yalnız kaldık lan okur, resmen var ya kimse sormadı bizi. Biz ne yaptık, son bastığımız fanzinin paralarını alıp yedik… allahıma yedik lan okur. Baktık kimsenin bizi düşündüğü yok, biz de “yiyek la” dedik. Çokta güzel oldu be okur. Şimdi de azıcık parasız mı kaldık ne oldu anlamadım ama yeniden çıkartak bu fanzini dedik ve ahanda işte elindeyiz. İyi bak bize okur, oku bizi, millete okut, okumayanı döv, seni dövmek isteyeni bize söyleme, seni döven bizi de döver neme lazım….

Neyse işte bize sahip çık okur.. her durumda bizi savun ama zoru görürsen kaç git, bırak bizi… biz de olsak seni bırakır kaçardık valla…

…………………

Ey okur, bu sayımızdaki konu biraz farklı işlendi. Kendimizi ne kadar zorlarız diye düşündük ya da biri düşündü diğerlerine zorla kabul ettirdi bilmiyorum işte, farklı bir konu ile karşınıza çıkalım dedik. Konu şu;

Otobüs durağında beklerken yerde bir kağıt bulursun. Kağıtta “yardım et 0554 234 43 0” yazmaktadır. Numaranın son rakamı silinmiştir. Artık sen de sonuna bir rakam ekleyerek çıkan konuşmalardan bir hikaye çıkartırsın.

Evet! Konu bu. Haydi bakalım size iyi okumalar…

Bu sayımızı, bir yerlerde “yazıyorum lan ben” diyebilen, “bişey yapılır ki lan bunna” diye bulduğu her şeyi değerlendirmek isteyen, küçük kara balığı hala kahramanı olarak gören insanlara armağan ediyoruz…

HADİ EYVALLAH…

14 Mayıs 2011 Cumartesi

mallık

yalan söyleyenin amına koyim diye bağırdım geçen gün. kime bağırdığımı hatırlamıyorum ama içimden bağırmak gelmişti de bağırmış değildim. kesin bi boklar olmuştu...
ya gerzeğin biri kızdırdı beni, ya salakça bi havadaydım...
al işte yine aynısı oldu. yine bir salak geldi, yine aynı şekilde davrandı... lan burası hurdacı mı amına koyim ya...
bi kitapçıya nasıl davranılmaz diye sorsanız varya hepsi burada var.
küfür eder gibi davran,
posta koyar gibi davran,
muhatap alma,
suratına bakma,
kitabı sor ama istediğin fiyat olmazsa at git,
....

öööffffff...
bi siktirin be...

...

karar verdim olum, benden bi bok olmaz.
büyürüm, yemek yerim, sevişirim ama benden bi bok olmaz lan

23 Mart 2010 Salı

ellerinde gözlerini taşıyan adamın hüzünlü akşam üstüsü

zamanın bütün sularında, izinsiz, belgesiz dolaşmak için ne gerek acaba? bu hikaye elinde gözlerini taşıyan bir adamın hikayesi. gözlerinin yerinde kara, derin bir boşluk taşıyan ve o boşluğu küçük kırmızı çikolatalarla kapatan bir adamın kısacık ama çok uzun hikayesi. siz sadece bir kaç satırına tanık olacaksınız, ya da olduklarınız sadece bir kaç satırla sınırlı kalacak...

soğuktu sokaklar, ellerine eldiven geçirmeyi çok isterdi ama o zaman da gözlerini kapatmış olurdu. her gün çıkmadan dışarı, uzun uzun ellerini korumanın yollarına bakar, sonra da o uzunluktan sıkılıp çıplak şekilde dışarı çıkardı.

soğuktu hava. ellerinin donduğunu hissetti. gözlerinden yaş geldi, elleri ıslandı. ıslanan ellerinden poşetler kaydı sokağa düştü.

soğuk ve yumurtalı bir sokakta, öylece duruyordu. belki biri yardım eder diyordu... ama olmadı...

kendisi de geri alamadı... gözlerine yumurta kaçmasını istemiyordu.

bu hikaye, gözlerini ellerinde taşıyan bir adamın hikayesi... bugün canı yumurta çekmişti ama yiyemeyecekti...

3 Mart 2010 Çarşamba

koftiymişin be ruhum

gözlerim ağrıyor...
başım beynimden çıkacakmış gibi bir halde şimdi....

ne b.k yemeye geldim buraya şimdi!...
beynimi sorular kemiriyor, koftide bir yaşamın orta yerinde öylesine, yırtık dondan çıkmış gibi bekliyorum... neden beklediğimi bilen yok...

neyim ben!...
sevgili mi?...
dost mu?...
arkadaş mı?...
yoldaş mı?...

neyim lan ben!...
ne olduğumu bilmiyorum ki s.ktiğimin yerinde...

dışarıda hava güzel...
gözlerimden yaş akıyor...
yoldan sevgililer geçiyor...
elele tutuşuyor...
boş gözlerle onlara bakıyorum...
anlamıyorum...
onlarda anlamıyor neden baktığımı!...

beynim yerinden fırlayacak sanki!..."ilaç iç" diyor arkadaşım...iyi de, beynimin içini sen kaplamışsın, senin hasretinden çatlıyor bu beyin..
ilaç ne yapacak ki sensizliğe...

senin yokluğunu dindirecek ilaç varmı ki bu dünyada!...sen olmadan geçen günlerin acısını dindirecek bir ilaç, bir uyuşturucu var mı ki!...

.......................

saçmalamaya başlıyorum galiba!...
beynimin içinde dolanıyor uyuşturulmuş köpekler...her türlüsünü denedim bu uyuşturan nesnelerin...olmadı....senin yokluğuna çare olmadı hiçbir kimyasal, senin acını dindirmedi hiçbir uyuşukluk...

koftiymiş senin dışındaki bütün kimyasallar...

dilsizim şimdi!...
kestim ağzımın içinde kıvrılmaktan başka bir b.ka yaramayan, yarıklaşmış et parçasını...
kanlar doldu ağzıma, ben ise senin sevdiğim şarabı içtim kan renginde diye...

dışarıda polis sirenleri hasta çığlıklarına karışıyor, ben ağzımdan kan, elimde şarap kadehi, üstüme başıma dökerek içiyorum kendi kanımla karışmış şarabı...

sokakta vukuat var, her yer çığlıklarla sarılmış, bütün sokak feryad ediyor bu dünyadan göçen hiç tanımadığım, tanımak için k.çımı bile kaldırmayacağım biri için...ben ise karşımda senin fotoğrafın her dakika b.ktanlaşan bir ruh durumu içinde bekliyorum...

ruhumun içine edeyim zaten...

2 Mart 2010 Salı

gitsem diyorum artık...

oturuyorum!

sadece oturuyorum.
bir şey yaptığım yok, yapmak için çabaladığım yok. İçimden hiç bir şey gelmiyor. bütün ömrüm boyunca, öylece oturup kalabilmeyi o kadar çok istiyorum ki!

Gündüz olsun istemiyorum, buradan çıkmak istemiyorum, bir yere gitmek istemiyorum!

bu s.ktiğim yerinde öylece oturup geberip gitsem ne olur acaba!

Kına yakın, b.ktan kararmış k.çınıza, tamam! kabul ediyorum her dediğinizi! sıkıldım artık birilerine bir şeyler anlatmaktan...

yok arkadaş, ne siz laftan anlarsınız, ne ben anlatmaktan bıkarım! iyisi mi, ben susayım da siz kendi organlarınızı ağızlarınıza almaya devam edin. kendinizi becerin, tatmin etmeye çalışın bir yerlerinizi!

bu daracık alanda, hiçbir şey yapmadan geberik gitmek istiyorum.

kalbim sıkışıyor, içimden bağırmak geliyor, tutuyorum ağzımı...

elime aldığım iplerle dikiyorum ağzımı,çuvaldız kullanıyorum bir daha açılmasın diye. kalbime saplıyorum çuvaldızı...

kan aksın istiyorum!

kurban olmak istiyorum!

kurban sunmak istiyorum!

s.ktir olup gitmek istiyorum....

ölmüş hayallerin dönüşü

ve sonra, döktüğümüz bütün gözyaşlarından, ardından yaktığımız ağıtlardan sonra, uzun, çok uzun zaman sonra birden aklımıza gelmesi ne garip!

herşeyi bırakıp gittikten, gidilecek yer kalmadığından sonra gidecek bir yerin daha olduğunu bilmek ne garip!

kurtulduğunuzu sandığınız bütün hayallerin geri geldiğini görseniz ne yapardınız?
işte şimdi öyle bir durumda bekliyorum!. karşımda yok etmek için uzun çabalar harcadığım hayallerim. saat gece yarısını çoktan geçmiş. yatağımın ucunda bekliyorum.

hayallerim tam karşımda...

donuk gözlerle, soru sormayan dudaklarla bana bakıyorlar. birşeyler ima ettikleri falan da yok. aslında en zoru da bu! hem birşey ima etmeyeceksin, hem de bekleyeceksin!

ben sizi yok etmedim mi?

bağırarak soruyorum. ayağa kalkıp soruyorum. dönerek, yürüyerek, koşarak soruyorum ama onlar yerlerinde duruyorlar. susuyorlar. kelimeleri ağızlarından dışarı salmıyorlar.

çıldırmamamı mı istiyolar. çıldırmak için susuyorlar!

yatağımın ucuna kıvrılıyorum. karşımda durmayın öyle! ya konuşun ya da defolup gidin buradan...

bırakın artık peşimi...

son gücümle, avazım çıktığı kadar bağırıyorum. birden, içlerinden biri haraketleniyor. ben yatağa yatmışım, gücüm tükenmek üzere. yanıma sokuluyor. "biz gidemeyiz sevgili yazar, sen de gidemezsin. çünkü sen, bizi gönderdiğin yere geldin!"

susuyorum...
gözlerim hafiften kapanıyor. sesler duyuyorum ama ne kadar zaman geçti bilmiyorum. anlamsız geliyor duyduklarım, gözlerimi açamıyorum. aradan tek bir cümle, göz kapaklarımdan sallanıyor...

"ölmüş.."